Acımak-Rumeysa Damla Çergel

 Cevdet:  — Sana bir yardımda bulunabilir miyim Mürşit? dedi. — Geçti dedim. Bu tesadüf bir iki sene evvel olsaydı belki eski arkadaşa bir iyilik edebilirdin. Fakat şimdi... Ölüler gibiyim... Hiçbir şeye ihtiyacım yok... Yuvarlanıp gidiyoruz... Cevdet’ten beş on kuruş istemek mümkün ama içimden gelmedi ondan alacağımı almıştım. Biraz evvel bana "Vah Mürşit vah!..." diye acıması tasavvur edebileceğim sadakaların en zenginiydi. Fakat o ısrar etti: — Sana mutlaka bir şey yapmalıyım Mürşit... Ben cevap vermeyerek gülümsüyordum. Birdenbire aklıma kızım Zehra geldi: — Bana hakikaten bir iyilik yapmak istiyor musun? dedim. — Elbette... Ona ne şüphe? — İki kızım vardı... Biri öldü... Öteki de ya ölecek... Ya ahlâksız olacak... Senin hatırlı ahbapların vardır... Şu çocuğu bir leyli mektebe kabul ettirebilir misin? Böylece hem bir  masumu kurtarmış hem de bana edebileceğin tek iyiliği etmiş olacaksın... Artık kendimi tutamıyor yüzümü karanlığa çevirerek ağlıyordum. Cevdet bana kuvvetli vaatlerde bulundu. Fakat o herhalde mebusların pek hatırı sayılanlarından olmayacak ki kızımı resmî bir mektebe koyamadı. Ancak bazı dostlarının yardımıyle bir Marabet Mektebine yerleştirdi ki buna da bin şükür... Evlâdımı nihayet o canavarların elinden kurtarmaya muvaffak oldum. Ana kız ikisi de köpek gibi ayaklarıma kapanarak ağlıyorlar: — Ferihayı toprağa verdik... Zehrayı da elimizden alma!... diye yalvarıyorlardı. Çocuğum bu gece mektepte... Onun şimdi temiz bir yatakta masum çocuklar merhametli muallimler arasında yattığını düşündükçe başıma taç giyerek bir hükümdar tahtına oturmuşum gibi seviniyor gururlanıyor bayram ediyordum. Zehra kurtuldu... ı

Defter burada bitiyordu. Yalnız birkaç sahife ötede okunmayacak kadar karışık ve fena bir yazıyle şu satırlar vardı: "Zehrayı gördüm. Büyümüş hemen hemen bir genç kız olmuş. Dört seneden beri görmemiş olmama rağmen o kadar çocuğun içinde derhal bulup çıkardım. Zehra mektep arkadaşlarıyla beraber bir yere gidiyordu. Allahtan son bir şey isterdim: Kocaman bir hanım olmuş kızımı son bir defa kucaklamak... Fakat buna imkân yok... Çocuğum benden utanır... Ne yapalım elverir ki o bahtiyar olsun." 

Zehra defteri bitirdiği zaman gün ağarmaya başlamıştı.Vücudu titreyerek yerinden yavaşça kalktı ve mumu eline alıp cenazenin yattığı odaya girdi.İhtiyar komşu kadının başörtüsüyle uyuya kaldığını gördü elinde de kuran'ı vardı.Beraber Mürşit efendiyi bir şilteye yatırmışlar üstüne asker battaniyesi örttüler.Ölünün yırtık çoraplı ayağını gören Zehra artık kendini durduramadı ve endişeyle -Baba...benim zavallı babam diye feryat etti.Yüzünü yere kapadı ve ağlayarak yatan babasının bir ibadet istiğrakı içinde ayaklarını öptü.Üzgün titreyen bir ses tonuyla : — Baba... Zavallı babam... Affet beni... diye ağladı.Zehra bir kaç gün sonra okuluna Anadolu'daki okuluna döndü ve Muallimin artık bir eksiği kalmamıştı. Acımayı öğrenmişti.


Yorumlar