HARNAME~Asel Arıkan

 Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken,ben bağda üzüm bekler, derede odun yükler iken, köyün birinde zayıf, dudağı sarkmış, çenesi düşmüş, yaralardan tüyü kalmayan bir eşek yaşarmış. Ağır yükler taşımaktan su ve odun çekmekten anası ağlarmış. Onu görenler sanki bir iskelet gidiyor dermiş.

   Bir gün sahibi ona acımış sırtından palanını almış ve otlamaya yeşillik bir alana salmış. İlerledikçe otlakta yürüyen gözleri ateşli, göğüsleri gergin ve dolgun öküzleri görmüş. Bazılarının boynuzları ay gibi kimisinin de halka yay gibiymiş. Böğürdüler mi dağlar çın çın öterdi. Biraz daha dolaştıktan sonra karşısına sığırlar çıkmış. Görünce çok şaşırmış rahat bir şekilde yürüyor bazen de dinleniyorlardı. Ne yük altında yorgundular ne de sırtlarında bir palan üzüntüsü vardı. Gayet mutluydular. Eşek bu duruma çok şaşırdı ve kendi durumunu düşündü. Akşam olmuştu ve artık arkadaşlarının yanına gidebilirdi.Yol boyunca söylendi ve eve geldiğinde bu durumu arkadaşlarına anlattı. Dedi ki “Otlakta gezinirken 2 öküz 2 sığır gördüm ellerimiz ayaklarımız yaratılışımız aynı ama onlar baş tacı ediliyor biz sadece bir ihtiyaçız”. Ne kast ettiğini anlamamıştı diğer eşekler ne demeye çalışıyorsun onların bizden farkı neymiş diye sordular. Herkes miskin eşeği dinliyordu. Dedi ki “Bizim çektiğimiz bu sefillikte onların boyunuzunu kim ay etti, biz bir avuç arpa için uğraşırken onlar her gün en güzel otlaklarda oluyorlar bizim tüylerimiz taşıdığımız yüklerden döküldü onlar çok temiz ve güzel”. Eşeklerin en bilineni, en tecrübeli ve en zekisi belirdi karşıdan eşekler arasında yük altında dağları eritip, Nuh'un gemisine girerken şeytana kuyruğuyla yol vermiş, sesi güzeldir, ustadır diye Mesih 'in eşeği ona hürmet edermiş, kulağından kurtlar korkar çomağından arslan ürkerdi diye bahsedilirdi. Bizim eşek dalkavukluk yaparak ey yüce kişi, sen eşekler içinde en olgun en akıllı en fazılsın senin bulacağın çözümlerle kötülük ortadan kalkarsa deccal eşeğine sağır, kör diyecekler sen Tanrı yolunu tutmuş kişilerin eşeği olma şerefine erdin bana hak verdiğine eminim şu sorununu hallet Allah aşkına. Neymiş sorunun dedi bilge eşek. Bugün otlakta öküzler gördüm, göğüslerini gererek yürüyorlardı. Her biri semiz ve kuvvetli, içleri dışları yağlı etli. Bize nedenini açıkla. Neden onlar da biz değiliz bütün zahmeti çeken biziz bu haksızlık. Bu dünyada bizim hatırımız yok mu, boşuna mı kan ter içinde kalıyoruz. Biz nasıl onlardan aşağı oluruz dedi miskin eşek. Pir eşek bütün sorunu anlamıştı miskin eşek kendi haline şükür etmeyip onlardan farklı olanlara özeniyordu kendini onlardan üstün görüyordu. Aslında bir konuda haklıydı eşekler gerçekten çok çalışıp yoruluyor ama bu gerçeği değiştirmez. Pir eşek konuşmaya başladı "Ey miskin eşek olayların aslını bilmeden kendini üstün görüp başkalarınınki gibi bir hayatı nasıl arzu edersin. Yaratan Allah öküzü yaratınca öküzleri rızk nedeni kıldı, öküzler gece gündüz buğday işler, buğday otlar, buğday dişlerler. Buğdaya öküzler sebep olduğu için Allah onlara böyle bir yücelik verdi. Bizim işimiz odundur, değersiz olsa da içimize ateş koyan nesnedir. Boynuz bir yana daha kulak ve kuyruk bile bize çoktur böyle düşünme artık " dedi ve miskin eşek sinirli, üzgün, ne yapacağını bilemez halde koşarak ordan uzaklaştı. Kendi kendine düşünürken her şey kafasında canlandı ve aklına bir fikir geldi. O zaman ben de gideyim buğday işleyeyim o işte en iyi olayım daha ne kadar bu çileyi çekeceğim öküzler gibi buğdayla uğraşabilir ve bu hayatı istediğim gibi yaşayabilirim dedi. Yeşermiş bir ekin tarlası gördü oraya doğru zıplaya zıplaya koştu. Seri bir şekilde tarlaya gidip işlemeye başladı bazen ayağıyla çiğniyor bazen dişiyle yiyordu. Yeşermiş arpalara bakınca gözü dönüyordu öylesine iştahla yedi ki tarla çıplak kaldı. Görenler bu tarla çok kötü sahibi kim acaba diyordu. Artık iyice doymuştu, yerlere yatıp yuvarlanıyor kendince eğleniyordu. Biraz yattıktan sonra türkü çağırmaya başladı  nüktedanlar dee ki nimetler ezgisiz olunca gam olur. Yediklerinin verdiği mutlulukla ses tonunu arttırdı. İyice yükseldi. Muhayyer makamda anırmayı sürdürdü. Türküyü kendince yorumlaya çalışarak bütün uyumu bozdu. Eşek anırmaya devam ederken tarlanın sahibi sesini duydu. Eline hemen bir sopa aldı tarlasına koştu. Tarlanın halini görünce içinden üzüntüsünü haykırdı. Yemyeşil tarla kara toprak olmuş. Eşeği gördü ve direkt ona koştu. Eşek ne olduğunu anlamadan eliyle eşeği kavradı ve eşek sudan gelinceye kadar dövdü. Ama eşek dayağa idmanlıydı. Tarla sahibi hıncını alamayıp bir bıçak çekti tarlanın halini görünce gözü dönmüştü. Bıçağıyla eşeğin kulağını ve kuyruğunu kesti sonra ordan uzaklaştı. Eşek bir taraftan çaresizce bağırıyor bir taraftan gözyaşı içinde acıyan yaralarına bakıyordu. Aklını başına toplayıp ordan kaçtı. Arkadaşlarının yanına gitti. Arkadaşları korkarak ne olduğunu sordu. Eşek ağlaya zırlaya dedi ki" arkadaşlarım sizi dinlemedim tilki gibi hilekarlık yaptım. Batıl isteyerek haktan ayrıldım. Boynuz umdum kulaktan ayrıldım. Çok pişmanım. Helalinden rızık isterken bütün servetimi kaptırdım. Kulağım, kuyruğum gitti canım çok yanıyor. Artık ne yük taşıyabilirim ne de odun çekebilirim". 

 Miskin eşeğin arkadaşları ona bir şans daha vermiş. Yıllar sonra eşek artık kendi haline şükür ederek menfaat için doğruyu terk etmeden, kimseyi kıskanmadan işine devam etmiş. Sonunda bizim miskin eşeğin de başı göğe ermiş. 

 

   

Yorumlar