Havvanaz Keleşoğlu-Tiyatro

.... 
Cevdet: Sana bir yardımda bulunabilir miyim Mürşit?

Mürşit: Şu saatten sonra Allah'tan gelecek yardım bile kurtarmaz beni baksana ölü gibiyim... Hiçbir şeye ihtiyacım yok... Yuvarlanıp gidiyorum... 

(Cevdet'ten beş on kuruş istemek mümkündü ama içinden gelmedi gururuna yediremedi.) 

Mürşit: Sağol, varol Cevdet. 

Cevdet: Sen de sağol, bir şeye ihtiyacın olursa yanındayım hiç çekinmeden söyle. 

(Aradan iki ay geçer, Müşrit'in aklı hep kızı Zehra'da o kötü insanların yanında ne yer ne içer diye düşünüp durur. Ve duruma daha fazla dayanamaz Cevdet'i arar.) 

Cevdet: Buyur iki gözüm, hayırdır iyisin İnşallah. 

Müşrit: İyiyim Cevdet'im iyiyim ama... Senden bir şey isteyeceğim... Kızım, Zehra için... 

Cevdet: Tabi ki ne istiyorsun buyur çekinme. 

Müşrit: Senin hatrı sayılır ahbapların vardır. Şu çocuğu leyli bir mektebe yazdırabilir misin? İki kızım vardı... Biliyorsun biri öldü... Biri de ya ahlaksız olacak... Ya da o da ölecek... Böylece bir masumun hayatını kurtarmış olursun. 

(Müşrit kendini tutamayıp sessizce ağlar.) 

Cevdet: Tabi ki ben konuşur hallederim. O işi oldu bil sen. 

Müşrit: Çok sağol Allah razı olsun. 

Cevdet: Hepimizden. 

(Ve telefon kapanır.)

(Bir hafta sonra Cevdet nihayetinde konuşup Zehra'yı Marabet Mektebine yerleştirir.) 

Müşrit'in karısı: Zehra o okula gitmeyecek! 

Kaynana: Gitmeyecek evet! Kız kısmı okul okumaz. Ayıp yahu! 

Müşrit: İkiniz de kesin! Edebi adabı sizden öğrenecek değilim. Bir kızımı toprağa verdim, diğerini de sizin elinize bırakmam! Zehra okuyacak kurtaracak kendini bu çukurdan. Bitti! 

(Mürşit'in yüzünde kızını onların yanından kurtardığı için saklayamadığı gururu vardı.) 

(Aradan yıllar geçer ve Zehra'ya babasının ölüm haberi gelir. Babasını çok farklı tanıyan Zehra hiç bir şey hissetmez üzülmez, bir damla göz yaşı bile dökmez. Usul gereği cenazeye gider. Zehra için cenaze bir yabancının cenazesinden farksızdı.) 

Cenaze görevlisi: Zehra Hanım. 

Zehra: Buyurun, siz kimsiniz? 

Cenaze görevlisi: Ben görevliyim, size babanızın eşyalarını vermeye geldim. Hepsi bu poşetin içinde. Başımız sağolsun.

(Zehra hiç bir şey söylemez, poşeti alır ve ilk gördüğü boş odaya girer, poşeti açar açmaz gözüne ilk takılan deri kaplı eski püskü tozlanmış bir defter, açar ve başlar okumaya;) 

Zehra: "Zehra'yı gördüm. Büyümüş hemen hemen bir genç kız olmuş. Dört seneden beri görmemiş olmama rağmen o kadar çocuğun içinde bulup çıkardım hemen. Mektep arkadaşlarıyla bir yere gidiyordu herhalde. Allah'tan son bir şey isterdim; Genç Hanım olan canım kızıma son bir kez sarılmayı... Kokusunu içime çeke çeke....Gerekirse hemen sonra ölürüm oracıkta. Ama yok, utanır kızım benden... Napalım elverir ki o bahtiyar olsun. "

(Okuduklarından sonra sarsılan göz yaşlarını tutamayıp hıçkıra hıçkıra ağlayan Zehra titreye titreye cenazenin bulunduğu odaya girer ve sımsıkı sarıldığı babasının ölü bedeniyle dakikalarca öyle kalıp konuşmaya başlar;) 

Zehra: Ah babam! Benim canım babam! Beni affeder misin? Ah bilseydim... Bir bilseydim ben bunları seni omuzlarımın üstümde taşırdım canım babam! Benim zavallı babam... 

(Cenazenin ardından mektebe geri dönen Muallim Zehra artık eski Zehra değildi. Değişmişti... Bir çok şey değişti ama en çokta içinde ki en büyük eksiklik tamamlanmıştı artık Zehra acımayı öğrenmişti.)











 







Yorumlar