Acımak - Mehmet Utku YILDIRIM

 (Zehra ölen babasının hatıralarının içinde olduğu defteri okuyordu)

Cevdet: Sana bir yardımda bulunabilir miyim Mürşit?

Mürşit: Geçti

(Bu tesadüf bir iki sene evvel olsaydı belki Cevdet arkadaşına bir iyilik edebilirdi. Fakat şimdi arkadaşı ölüler gibiydi. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Mürşit Cevdet’ten beş on kuruş isteyebilirdi ama içinden gelmedi ondan alacağını almıştı.)

Cevdet:(Israr ederek) Sana mutlaka bir şey yapmalıyım Mürşit.

(Mürşit cevap vermeden gülümsüyordu. Birdenbire aklına kızı Zehra geldi.)

Mürşit: Bana hakikaten bir iyilik yapmak istiyor musun?

Cevdet: Elbette. Ona ne şüphe?

Mürşit: İki kızım vardı. Biri öldü. Öteki de ya ölecek ya ahlâksız olacak. Senin hatırlı ahbapların vardır şu çocuğu bir leyli mektebe kabul ettirebilir misin? Böylece hem bir masumu kurtarmış hem de bana edebileceğin tek iyiliği etmiş olacaksın.

(Artık kendini tutamıyor yüzünü karanlığa çevirerek ağlıyordu. Cevdet ona kuvvetli vaatlerde bulundu. Fakat o herhalde mebusların pek hatırı sayılanlarından olmayacak ki kızını resmî bir mektebe koyamadı. Ancak bazı dostlarının yardımıyle bir Marabet Mektebine yerleştirdi ki buna da bin şükür. Mürşit evlâdını nihayet o canavarların elinden kurtarmaya muvaffak oldu.)

Ana kız ikisi de: Ferihayı toprağa verdik... Zehrayı da elimizden alma!

(Zehra bu gece mektepte. Mürşit, onun şimdi temiz bir yatakta masum çocuklar merhametli muallimler arasında yattığını düşündükçe başına taç giyerek bir hükümdar tahtına oturmuş gibi seviniyor gururlanıyor bayram ediyordu. Zehra kurtulmuştu.)

(Defter burada bitiyordu.)

(Zehra defteri bitirdiği zaman ortalık ağarmaya başlamıştı. Titreye titreye yerinden kalktı mumu eline alarak cenazenin yattığı odaya girdi. İhtiyar komşu kadın başında başörtüsü elinde Kuran köşede uyuyakalmıştı. Mürşit Efendi’yi ince bir şilteye yatırmışlar üstüne bir eski asker battaniyesi örtmüşlerdi. Battaniye kısa olduğu için ölünün yırtık çoraplı ayakları dışarıda kalmıştı.) 

Zehra artık kendini zaptedemedi.: Baba... Benim zavallı babam

(Yüzünü yere kapadı gözlerinden sel gibi yaşlar akarak bir ibadet istiğrakı içinde babasının ayaklarını öptü)

Zehra: Baba... Zavallı babam... Affet beni

(Zehra birkaç gün sonra Anadolu’daki mektebine döndü. Muallimin artık bir eksiği kalmamıştı. Acımayı öğrenmişti.)

Yorumlar