HARNAME/Nihan ATASOY

 Bir varmış bir yokmuş köyün birinde zayıf bir eşek varmış. Ama zayıf olması ona ağır işlerin yaptırılmasına engel değilmiş. Yük çekmekten anası ağlarmış bazen odun çeker bazen su taşırmış.Bu yüzden gece gündüz sıkıntılıymış. O kadar ağır işler yaparmış ki vücudundaki yaralardan tüm tüyleri dökülmüş. Artık eti de derisi de kalmamış. Bir gün bu eşeğin sahibi onu otlamaya götürmüş. Otlanırken karşısında yürüyen öküzleri görmüş. Bu öküzler oldukça yapılı öküzlermiş otların hepsini sömürüp yemişler. Bazılarının boynuzları yay gibi bazılarınınki ise halka yay gibiymiş. Ne yular dertleri varmış ne polan üzüntüsü ne de yük altında hasta ve şikâyetçilermiş. Eşek kendini onlarla karşılaştırmış ve şöyle düşünmüş "bu çok garip biz onlarla aynı yaradılıştayız. Niye buların başında taç var niye ben yoksulum" demiş. Eşek şöyle devam etmiş" bugün otlakta öküzleri gördüm göğüslerini gererek yürüyorlardı her biri yapılı içleri dışları yağlı etliydi. Bize nedenini açıkla bu sultanlık tacı niye bunlara layık görüldü." demiş. Yaratan allah öküzleri yaratırken rızk nedeni kıldı öksüzler gece gündüz buğday işler buğday otlar buğday dişlermiş. Yani bugdaya bu oküzler sebep olduğu için Allah onlara o yüceliği vermiş. Taç başlarına konmuş içleri dışları yağ ile doldurulmuş. Bizim ise büyük işimiz odundur içimizi yakan o değersiz nesne. Daha sonra adam eline sopayı aldığı gibi yola çıkmış tarlasının hali hiç de hoş değilmiş. Küfrederek yüreği soğumamış eşeği de dövmüş bunlada yetinmemiş bıçağını çıkarıp eşeğin kulağını ve kuyruğunu kesmiş. Zavallı eşek göz yaşı içinde kan dökerek kaçmaya başlamış...

Yorumlar