En Baştan - Zeynep Gedikli

 

   Aslında buna en baştan başlamak lazım.1. Sınıfta yazmayı ve okumayı daha yeni yeni öğrenirken kitaplıktan ablamın romanlarını alıp yavaş yavaş –daha yeni öğrendiğim için- okuyordum ve kitabın bitmesi de haliyle uzun sürüyordu. Daha o zamandan zaten yazmaya ve okumaya meraklıydım ve bize ilkokulda okuttukları kırmızı başlıklı kız falan benim beklentimi karşılamıyordu. Ailem okumamı hep destekledi o yönden çok şanslıydım.

   Okumadan yazmaya geçiş ise şu şekilde oldu.İlkokulda –özellikle 1 ve 2. Sınıfta- aşırı utangaç ve aslında korkak biriydim. Bu saçma şeylerde olabilir mesela koşmak. Ya düşersem korkusu beni yiyip bitirdiğinden ebelemece oyununda ebe ben olduğumda ağlayarak sınıfa giderdim koşamam ben diye.Bu dönemlerde çantamdan herhangi bir defter alıp o an ne hissediyorsam, kendi içimde neyi sorguluyorsam ya da aslında birinin yüzüne söylemek istediğim fakat söyleyemediğim ne varsa önümdeki boş kağıda döküyordum.Döküyordum dememe bakmayın hala bu alışkanlığımı devam ettiriyorum.

   Bu konuda sanırım en büyük destekçim annemdi. Benimle kitapçıya gidip onunla uzun uzun  -gerçekten uzun- şekilde önümdeki kitaplar hakkında konuşup birkaç tanesini seçmek galiba hoşuna gidiyordu.Ayrıca biraz daha eskilere gidersek ben anaokuluna gitmedim. Annem bana etkinlik kitapları alırdı.Birçok kuzenimin adını yazmayı daha anaokulu çağında öğrenmiştim onun sayesinde belki de bu yüzden en başından bu kadar meraklıydım yazmaya.

   Anneme bu emeğin karşılığını vermeliydim ki zaten verdim. Bana özümseyerek öğrettiği bu yazma ve okuma merakını 2. Sınıf senemde olan anneler gününde ona yazdığım bir mektupla -bu çabasının tamamına asla eşdeğer olmasa da- birazını karşıladım.

   Annemle aldığımız renkli ajandalara annemin anlattığı masalların ve hikayelerin benzerini yazmak resmen hobim olmuştu. Genel olarak hayal gücü gerçekten çok yüksek olan bir çocukmuşum.Çok basit bir örneği, oynadığım oyunlarda illa elimdeki bir oyuncak bebek olmak zorunda değildi bazen bir mandal bazen ise birkaç kürdan.

   Ortaokula geçtiğimde defterlerimin arasındaki karınca duası misali iç dökmeli metinler çok daha artmaya başladı. Gerekli ya da gereksiz bir konu olsa da o konuyu kendi bakış açımdan kağıda dökmek beni sakinleştiriyordu.

   Bir zaman sonra 5. Sınıftan 6. Sınıfa geçerken olan yaz tatilinde ablamın da destekleriyle internette bir roman yazmaya başladım. Tabii bu romandan sistematik bir olay örgüsü bekleyemeyiz çünkü ilk defa çok açık bir şekilde , herkesin ulaşabileceği bir platformda kendi yazdığım romanı paylaşmaya başlamıştım.Benim için harika bir deneyimdi ama şuan o romanı okusam bir sürü ama bir sürü mantık hatası bulabilirim.

   Bu süreçte okumayı asla bırakmadım. 6. Sınıftayken öğlenleri arkadaşlarım kaloriferin kenarında etrafımda toplanır okuduğum romanları ya da önceden anlattığım fakat tekrar anlatmamı istedikleri romanları bir yandan öğle yemeklerimizi yiyerek anlatırdım.Bu öğretmenlerin dikkatini de gerçekten çekiyordu.

   7. sınıfa geçtiğimde öğretmenler günü için ilçe arası bir şiir yarışması düzenlendi ve o zaman dersimize giren Türkçe öğretmenimiz hepimiz yazalım, deneyelim diye bu yarışmayı bize ödev olarak verdi.Şiiri yazarken tabii ki düşündüm, kafamda bir şeyleri oturtmaya çalıştım ama çoğunluğu cidden sanki zaten beynimde hazır duruyormuş gibi kağıda akmıştı.Teslim gününden sonraki günlerde bir Türkçe öğretmeni tarafından öğretmenler odasına çağrıldım gittiğimde son aşamaya kaldığımı ve şiirde bir mısrada değişiklik yaptıklarını takma adımın kalp olduğunu söyledi. Hızlıca şiiri temiz bir kağıda yazdıktan sonra son elemelere gönderildi ve şiirim birinci oldu.Son olarak da Erol Günaydın Sanat Merkez inde düzenlenen Öğretmenler Günü Programında şiirimi bana okutturdular ve bir ödül töreni gerçekleşti.

   7.sınıfın son döneminde olan bir kompoziyon yarışmasına da katılmıştım hatta son elemelere kalmıştım ancak birinci olamamıştım fakat öğretmenlerimin söylediğine göre benim kompozisyonum birinci olmasını bekledikleri bir düzeydeymiş.

   8. sınıfın başlarında arkadaşlarımı da cesaretlendirip internette bir kitap yazmaya başlamıştık ama anlarsınız ki malum 8. Sınıf 5. Bölümden sonrasını yazmamıza izin vermediği için silmek zorunda kaldık.

   Aslında bu maceramın çok köklü bir geçmişi var ve sizlerle benim deneyimlerimi paylaştım. Yazmak ya da okumak benim için daima hayatın dertlerinden bir nebzede olsa uzaklaşmak için kaçtığım bir yuva olacak. Umarım yazmayla, okumayla arama hiçbir şey girmez ki girmesine de izin vereceğimi hiç sanmıyorum.

 

 

                                                                                                   

 

 

Yorumlar

  1. Yazma tutkusuna kaptırmışsın kendini. İstesen de kopamazsın zaten.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder